Eski Dev-Genç başkanı anlattı: Müzikte “kral” rüzgarı

Bülent Forta, güncel politika ve müzik ile ilgilenenlerin yakından tanıdığı bir isim. ODTÜ öğrenciliği esnasında başlayan siyasi hayatı ile sonrasında Ada Müzik kurucu ortağı olarak müzik dünyasında önemli işlere imza attı. Türkiye’de müzik alanındaki telif hakları mücadelesinde uzun bir yolun alınmasında kilit role sahip. Sahibi olduğu Ada Müzik de bağımsız sanatçılar için önemli bir mevzi. Forta gerek 80’li yıllardan itibaren sürdürdüğü politik mücadele gerekse müzik dünyasındaki varlığı ile önemli bir tanıklığa sahip.

Türkiye’deki müzik sektörü üzerine T24’ten Aslı Atasoy’un sorularını cevaplayan Bülent Forta, “90’lar pop müziği Özal liberalizminin armağanı” ifadelerini kullandı.

Söyleşinin tamamı şu şekilde:

– Türkiye’de dünya ile eşzamanlı olarak 1990’lı yıllarda bir müzik patlaması yaşadı. Ancak bunu sosyolojik olarak açıklamak lazım. Sizden bu değişim üzerine genel bir değerlendirme alabilir miyim?

Bence bunun birinci nedeni Türkiye’nin 90’lı yıllarda artık 12 Eylül’ün darbe günlerinden çıkıp doğrudan doğruya Özal liberalizmi ile tanışması oldu. Bu durum bir pop patlamasına yol açtı. Birkaç açıdan bu böyle. Biraz net politik argümanların ortadan kalktığı bir dönem. 90’lı yılların başında Berlin’de duvarın yıkıldığı ve dolayısıyla bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de bir poplaşmanın yaşandığı bir dönemdir. Dolayısıyla Türkiye’de pop müziğin patlamasını da getiren şey buydu. Daha önce belirgin olarak arabesk, Türk sanat müziği, Türk halk müziği gibi formlar vardı. Türkiye’de Anadolu rock müziği popa doğru dönüştüren de biraz bu dönemin ruhuydu. O yıllar batılı formların olduğu, popun arabeske ve arabeskin pop müziğe yaklaştığı bir dönem olarak çıktı. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir şey de değil. Herkes kendini bireysel olarak ifade edebilmenin yollarından birini pop müzikte buldu. İkincisi ise müzik sektörüne sermayenin girmesiydi. İlk defa Raks gibi dev bir firma doğrudan müziğe yatırım yapmaya başladı. Bunun üzerine profesyonel prodüktörler, firmalar geldi.

– Bir müzik kanalı olarak Kral’ın ortaya çıkması da o yıllara rastlıyor. Oyunun kuralları da böylece değişmeye başlamış oldu. Siz de o dönemde Unkapanı’nda yapımcıydınız, neler oldu?

Kral TV aslında bir Türk MTV’si olarak ortaya çıktı. Televizyonda videoyla müziğin birleşmesi sonucunda müzik ve starlar yapısında değişimlere yol açtı. Sadece ses değil aynı zamanda görselliğin ön plana çıktığı, sadece melodinin değil figürlerin, dansların da ortaya çıktığı bir dönem başladı. Pop müziğin yapısını değiştirmeye başladı. Sonuç olarak ses ve görüntü birbirini taşıyan iki unsur olarak ortaya çıktı. Öyle ki müzik sektörünü domine etmeye başladı. Kral TV’de videosu yayınlanmayan bir müzik sonuç olarak geniş kitlelere ulaşamadı. Hayatımıza DJ’lerden sonra VJ’ler girmeye başladı. Kral TV çok uzun bir süre popüler müzik sektörünün taşıyıcısı olan kurumlardan bir tanesi oldu.

– Bunun Türkiye için iyi kullanıldığını söyleyebilir miyiz?

Kral ile plak şirketleri arasında kurulmuş olan ilişkiler çok istenilen bir yere taşınmadı. Ama sonuç olarak Kral döneminde ve 90’lı yıllarda, bugün de zevkle izlediğimiz bir sürü şarkıcı topluma sunulduğu ve şarkıların patladığı da bir dönemi yaşadık.

– Siz Ada Müzik olarak nasıl baktınız sürece?

Biz genelde yaptığımız müzik ve seçtiğimiz isimler açısından firma kimliğimizle biraz Anti-Kral TV’ci olarak tanımlanabiliriz. Kendi kataloğumuzu ve kendi seçtiğimiz müzik türünü Kral TV’nin çok itibar etmediği bir noktaya kurduk. Ortaçgil, Bulutsuzluk Özlemi, Leman Sam, Zuhal Olcay gibi isimleri kataloğa kattığımız zaman Kral TV dışında çok ciddi bir müzikal hayat patlamıştı sokakta. Yani Türkçe Rock’ın parladığı, türkü ve rock barların ortaya çıktı bir dönem. Biz biraz gözümüzü seyirlik bir televizyon ilişkisine değil sokağa döndürmüştük. Özellikle Mor ve Ötesi, Kumdan Kaleler gibi grupları ortaya çıkartmaya çalışan bir çizgi izledik. Televizyonda para vererek müzik yayınlanmasını da doğru bulmuyorduk. Başka bir müzikal yoldan gitmenin doğru olduğunu düşündük. Bugün geldiğimiz noktada o günlerde yaptığımız 90’ların içerisindeki bütün grupların, bütün şarkıcıların ciddi bir alternatif piyasa yaratması da düşünüldüğünde iyi ki de dışında durmuşuz diye düşünüyorum.

– Şule Bekrioğlu ile konuştuğumda “Bize klip yollamadıkları için Ada ve benzeri firmaların sanatçılarına yer vermedik” dedi.

Çok haksız sayılmaz. Biz o dönem biraz muhafazakâr davrandık. Klip ile şarkıyı özdeşleştiren çok fazla şey yapmadık. Doğrusunu söylemek gerekirse Zuhal Olcay’a klip çektiğimizde Kral yayınladı. Ama genel olarak klibin müziğin üstüne basması konusunda bizim o zaman bir tür reaksiyonumuz vardı. Prodüksiyona 10 lira harcıyorsunuz klibe 50 lira harcıyorsunuz. Dolayısıyla bunun çok sağlıklı bir yol olmadığını düşünüyordum.

– Sizce o dönemin hasarları var mı? Daha doğru yayın politikaları uygulansa daha farklı olur muydu?

Yok, o popüler müziğin biraz alaturka şekliydi zaten. Daha nitelikli bir yere taşıyabilecek bir şey yoktu. Çünkü bir patlama var, getirdiği bir kâr var. Kültürü tek başına soyut ekonomi dışında bir şey olarak düşünemeyiz. Onun piyasası vardı ve o piyasayı değerlendiren doğru bir girişimdi. Sonrası kişiselleşti. Cem Uzan “Ben taşı koysam burada olur” diye Gönül Gül’ler gibi isimleri yayınladı. Prestij Müzik protesto etti, onun yerine ikame etmek için Şahin Özer’in albümleri ön plana çıkartıldı. Aslında olmaması gereken bir rekabetin de parçası haline geldi.

– Bunun izleri var mı?

Tabii ki var. Türkiye’de şu anda pop müzik bence patinaj yapıyor. O günlerde daha farklı bir şey kurulmuş olsaydı daha farklı bir noktada olurduk. Ama Kral’ı günah keçisi haline getirerek açıklanabilecek bir şey değil. Türkiye’deki müzik endüstrisinin serencamı böyle oldu.

SONER YALÇIN 2018’DE KALEME ALDI

Gazeteci-yazar Soner Yalçın, 2018 yılında kaleme aldığı “BurAda müzik var” başlıklı yazısında Bülent Forta’nın kurduğu Ada Müzik ve o dönemin müzik kültürünü yazdı.

Soner Yalçın’ın yazısında ilgili kısım şöyle:

“Yıl, 1968.

Türk edebiyatında esen Anadolu rüzgarı, müziği de derinden etkiledi.

Galatasaray Lisesi’nden Fik­ret Kızılok- Barış Manço, Robert Koleji’nden Cem Ka­raca, Alman Lisesi’nden Erkin Koray gibi “kentsoylu gençler” kulaklarını Anadolu’ya çevirdi. Onları 1970’lerde Selda, Edip Akbayram takip etti…

En büyük engelleri TRT idi; “Anadolu Pop” ekran yasak­lısıydı! Kimi saçlarını kestirip, kaftanlarını çıkarsa da TRT kapılarını açmadı. Öyle ki… Halkın gözü önünde hakkı yenilerek Ali Rıza Binbo­ğa Eurovision birincisi yapıl­madı!

Ve o dönem “Anadolu Pop” politikleşti. Örne­ğin… “Apaşlar” grubu siyaset yüzünden parçalandı; Cem Karaca “Kardaşlar” grubunu kurarak yoluna devam etti…

Yıl 1976.

Bülent Forta, 20 yaşında ODTÜ öğrencisiydi. Mamak Cezaevi’ndeydi!

Orhan Kotan gibi şair­ler, Mehmet Uzun gibi ya­zarlar ve Yılmaz Güney gibi sanatçılarla hapishanede tanıştı. Bir isim daha vardı:

Aşık Mahsuni ve Aşık İh­sani’den etkilenerek plaklar çıkaran 21 yaşındaki halk oza­nı “Emekçi” adlı Ali Haydar Bender. Konserinde söylediği türküler nedeniyle tutuklanıp Mamak’a getirilmişti!

Mapushane kapıları kapanın­ca her akşam “Emekçi” türküler söylüyordu…

Elvis Presley, Beatles, Pink Floyd, Deep Purple ile büyüyen Bülent Forta’nın müzik yolculu­ğu aslında o kuşağın kültürel dönüşümünün hikayesiydi. Ruhi Su’dan Timur Selçuk’a sanatçıların ODTÜ’ye davet edilip konser verdirilmesi bunun somut göstergesiydi.

12 Eylül 1980 darbesi “Ana­dolu Pop” müziğe büyük dar­be vurdu; önemli sanatçılar yurt dışında gitmek zorunda kaldı; kalanlar ise hapse atıldı…

Yıkımdan kurtuluşa

1980’ler başı…

Üniversite yurdunda gizli gizli Almanya’dan getirilip çoğaltılan Cem Karaca ka­setleri dinlerdik. O eski protest şarkıların coşkusu yoktu sanki…

Dönem, aşırı tüketimi özendiren neo-liberalizmin başladığı yıllardı. Yıkımın etkili silahı müzik idi.

Müzik, küresel sektör oldu; tamamen ticarileşti. ABD’de yeni kurulan MTV müzik kanalı müziği değil, görselliği (erotik klip vide­oları vs.) dünyaya yaymaya başladı. Neler yapılmadı ki; örneğin, müzikte grup kültürü/kolektivizm yıkıldı çünkü bireyciliğin kutsan­dığı devirdi. “Rol model” yapılan şarkıcılar ilahlaştı­rıldı…

İşte…

Ağır kültürel saldırıların yapıldığı yıllarda “Anadolu Pop” sığınacağı bir “ada” buldu: Ada Müzik 1986 yılında doğdu…

12 Eylül’ün de hışmına uğrayan Bülent Forta, 12 yıllık hapis hayatından son­ra 1993’te Ada Müzik’in iki ortağında biri oldu.

Zülfü Livaneli’den Leman Sam’a, Ezginin Günlüğü’n­den Bulutsuzluk Özlemi’ne kadar kim “adaya sığın­madı” ki? Yasaklı Ruhi Su albümlerini yeniden çıkar­dılar.

Sektörün öncüsü oldu­lar. Haluk Leventlerin, Kı­raçların, Volkan Konakların yolunu açtılar…

Ada Müzik, kültür emper­yalizmine direnişini hâlâ sürdürüyor:

28 Eylül-7 Ekim ta­rihleri arasında İstanbul/ Moda Kayıkhane’de konserler düzenliyor:

Bülent Ortaçgil’den Birsen Tezer’e, Hüsnü Arkan’dan Mehmet Güre­li’ye, Aylin Aslım’dan Mor ve Ötesi’ne, Yeni Türkü’den Moğollara, Fazıl Say’dan Güvenç Dağüstün’e kimler yok ki…

Bekleriz…”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir